Hilal Gözetleme,Hesap ve Rüyet

Ne yazık ki İslamî meseleleri delile ve akl-ı selime dayalı olarak konuşma/müzakere etme olgunluğuna toplum olarak ve Müslümanlar olarak ulaşabildiğimizi söylemek hayli zor. Tuttuğumuz tarafı, benimsediğimiz bakış açısını "ne pahasına olursa olsun" savunmayı "dinî bir vecibe" biliyoruz. Oysa söz konusu olan, Allah´ın dindir ve bu alanda hiç kimse keyfine göre hareket etme hürriyetine sahip değildir.

Hilal gözetleme meselesi ülkemizde ve İslam aleminde bir türlü çözüme kavuşturulamadı. Hilalin çıplak gözle görülmesi gerektiğini savunanlar, hesaba itibar edilmeyeceğini söylüyor ve ulemanın bu doğrultudaki beyanlarını öne sürüyor. Karşı taraf ise teknolojik imkânların, hilalin tesbitini hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde mümkün kıldığını, dolayısıyla "ümmî" gibi davranmayı bırakarak teknolojiye teslim olmamız gerektiğini ileri sürüyor.

Bu tavırlardan ilki genellikle "sivil" diyebileceğimiz alim ve araştırmacılar tarafından savunulurken, ikincisi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve ağırlıklı olarak akademik hüviyeti bulunanlarca terviç ve müdafaa ediliyor.

Bu iki yaklaşımın yıllardır bir türlü uzlaşamaması konusunda ne düşünmeliyiz Hilalin gözetlenmesi ve tesbiti konusunda taraflardan sadece birisinin görüş ve tesbitini itibara almak zorunda bulunduğumuza göre, tercihi nasıl yapacağız Suudi Arabistan ve hilali çıplak gözle gözetlemeyi esas kabul eden diğer ülkelerde bu mesele lalettayin mi yapılıyor, hesaba ve teknolojik imkânlara hiç itibar edilmiyor, ya da onlar hiç dikkate alınmıyor mu Yahut ülkemizde hilal gözetlenirken teknik imkânlar yanında çıplak gözle görme esası hiç mi gözetilmiyor

Doğrusu o ki, aslolan her iki metodun birlikte uygulanması ve sonuçların her iki metod esasında değerlendirilmesidir. Bunu yapacak olan da İslam Konferansı Teşekilatı´dır. Yahut bütün İslam ülkelerinin iştirak ettiği benzeri bir yapılanma içinde bu mesele ortak akıl ve inisiyatifle çözüme kavuşturulmalıdır. İslam Konferansı Teşkilatı bünyesinde niçin böyle bir yapı yoktur; varsa bu yapı niçin etkin bir şekilde çalış-tırıl-maz

İslam ülkelerinin bu önemli meseleyi çözüme kavuşturacak maddi gücü de, ilmî birikimi ve tecrübesi de var. Dolayısıyla bu meselenin hala "mesele" olarak varlığını muhafaza ediyor olması hepimiz için ortak bir utanç vesilesidir.

Muhterem Ahmed Ziya İbrahimoğlu, "Ramazan, Şevval ve Zilhicce Hilali Konusunda TARİHE BİR NOT ve ŞAHİTLİK GÖREVİM" başlıklı yazısında gerçekten tarihe önemli bir not düşüyor. Yazıda ülkemizdeki uygulamayla ilgili olarak yer verilen anekdot son derece önemli bir vakıayı ortaya koyuyor. Muhterem İbrahimoğlu ile şifahi görüşmemizde şu noktanın altını çizdi: 1986 ve 1987 yıllarında Türkiye´de hilalin tesbiti konusunda hata yapıldığını söyleyen yetkilinin (Vakit Hesaplama Şubesi müdürü sn. Arif Hikmet Çöklü) bu itirafı yetkili merciler ve Prof. Dr.Hayreddin Karaman hoca tarafından bilinmektedir. Ancak şu ana kadar bu konuda bildiğimiz kadarıyla herhangi bir açıklama yapılmış değildir. En az bunun kadar önemli olan da, tarafların tümünün hayatta olması ve istendiği anda konunun tahkikinin mümkün bulunmasıdır.

Yazıda açıkça ortaya konduğu gibi, Ramazan hilalini hesapla tesbit edenler de, çıplak gözle görmeyi esas alanlar da yanılabiliyor, hata yapabiliyor. Ne var ki, hilali çıplak gözle görmeyi esas alanlar hata yaptıkları ortaya çıkınca bunu kamuoyuna açıkça ilan ediyor; ülkemizde ise hadise sessiz-sedasız geçiştiriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı´nın bu noktada halkı bilgilendirme görevi yok mudur Diyanet halkla ilişkilerini, İslam anlayışı telkin etmek gibi manipülatif işler üzerine değil, bu tarz meseleler üzerine bina etse şüphesiz daha hayırlı bir iş yapmış olacaktır.